1. Hipertansiyon primer (esansiyel veya idiyopatik) ve sekonder (hastalığa veya ilaca bağlı) olmak üzere ikiye ayrılabilir. Patolojik mekanizması bilinmeyen esansiyel hipertansiyon toplumda yaygın (olguların %80-90) görülür. Primer hipertansiyon için ‘esansiyel’ nitelemesi eski (1900'lü yıllar) bakış açısını yansıtır:”Yüksek kan basıncı hayati organların yeterli perfüzyonu için ’gerekli’ ve vazgeçilmezdir.“ Bu bakış açısının yerini günümüzde ”Hipertansiyon kardiyovasküler hastalıklar için en önemli risk faktörüdür” görüşü almıştır.
2. Bir popülasyonda, insanların kan basıncı değerleri normal bir Gauss eğrisi (çan eğrisi) şeklinde dağıldığından hipertansiyonu tanımlamak zordur. Çünkü bu eğride, insanların çoğunun kan basıncı ortalama değerlere yakınken, az sayıda insanın kan basıncı çok düşük veya çok yüksek olabilir. İşte bu nedenle hipertansiyonda sınır değerler itibari (arbitrarily) olarak belirlenir. Yani hipertansiyon ve normal tansiyon arasındaki sınır (140/90 mmHg) kesin bir biyolojik temele dayanmaz. Bu sınır, kardiyovasküler hastalık riskini artıran kan basıncı seviyelerini göz önünde bulundurarak tıbbi olarak belirlenmiştir.
3. Hipertansiyon çoğu zaman belirti vermediği için (‘sessiz/sinsi katil’) teşhisi önemlidir. Ancak farklı popülasyonlarda yapılan çalışmalardan çıkan farklı sonuçlar, kan basıncının ilerleyici doğası ve hastanın klinik durumu gibi değişkenler nedeniyle hipertansiyon sınırı değişiklikler gösterebilir:
a) Hipertansiyonun tanımı ve tedavi hedefleri yapılan müdahale/girişim çalışmalarının sonuçlarına göre değişebilir. ABD’de (AHA ve ACC kılavuzları) hipertansiyon için sınır değer 130/80 mmHg iken Avrupa'da (ESC) 140/90 mmHg’dır.
b) Bir hastanın kan basıncındaki artışlar ile birlikte kardiyovasküler hastalık riski de artar. Riskin sürekli artması hipertansiyonun tanımlanmasını da zorlaştırır.
c) Hedef hipertansiyon değerleri hastanın durumuna (yaşlılık, diyabet gibi eşlik eden hastalık, kullanılan ilaç gibi) göre değişiklik gösterebilir.
4. Hipertansiyon zamanla hedef organlarda (kalp, beyin ve böbrekler) patolojik değişikliklere ve komplikasyonlara neden olur.
a) Kalp: Sol ventrikülde hipertrofisi erken kalp yetmezliği, koroner arter hastalığı, miyokart infarktüsü ve ani kardiyak ölüm.
b) Beyin: Serebral infarkt (inme), demans, paraliz ve körlük.
c) Böbrek: Yetmezlik, üremi.
5. Hipertansiyonun prognozu (gidişatı) belirli hedef organlardaki patolojik değişikliklerle izlenir. Örneğin, gözde retinal kanama, eksuda ve papilödem varlığı; kalpte sol ventrikül hipertrofisi kötü prognoza işaret eder.
6. Yaşla birlikte artan hipertansiyon prevalansı ülkemizde %31,2 (erişkinler) olduğu için hastane ve ardından toplum eczanelerine başvurunun en sık nedenlerinden biridir.
7. Hipertansiyonun tüm komplikasyonları etkili tedavi ile önlenebilir. Tedavinin amacı miyokart infarktüsü ve inme dâhil olmak üzere kardiyovasküler morbidite ve mortalite riskini azaltmak ve yaşam beklentisini artırmaktır. Temel yaklaşım önce yaşam tarzı değişiklikleri ve ardından antihipertansiflerle birlikte kan basıncını düşürmektir. Hipertansiyon tedavisinde yaşam tarzı değişiklikleri (diyetle alınan tuzu kısıtlamak gibi) oldukça önemlidir. Günümüzde sosyal yoksunluk da risk faktörleri arasında yerini almıştır.
8. Hipertansiyon tedavisinde asıl amaç, kan basıncını düşürmenin ötesinde, kalp krizi, kalp yetmezliği, böbrek hastalığı ve felç gibi kardiyovasküler hastalıkları ve ölümleri önlemektir. Kan basıncı, hipertansiyonu takip etmek ve tedaviyi yönlendirmek için önemli bir araçtır (vekil belirteç; surrogate marker). Hedef kan basıncı değerlerine ulaşılması, hastalar için daha düşük bir risk anlamına gelir. Ancak bu, komplikasyonların tamamen önleneceği anlamına gelmez. Antihipertansif ilaç kullanımı, kan basıncını kontrol altına almak için önemlidir. Ancak, ilaç tedavisine ek olarak, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve kilo verme gibi yaşam tarzı değişiklikleri de kardiyovasküler riskleri azaltmada büyük rol oynar. Bu durumu daha anlaşılır bir şekilde açıklamak için hipertansiyon tedavisini bir araba yolculuğuna benzetebiliriz.
9. Hipertansiyon, hem tanımlanması hem de tedavisi zor bir hastalıktır. Bu zorluklar, hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaçların seçimini de etkilemektedir..
10. Antihipertansifler (santral veya periferik etkili sempatolitikler, renin anjiyotensin aldosteron sistemini etkileyen ilaçlar, kalsiyum kanal blokörleri gibi vazodilatörler ve diüretikler) etki bölgelerine veya mekanizmalarına göre sınıflandırılır. Antihipertansifler yükselen kan basıncını periferik direnç (kalsiyum kanal blokörü), kalp debisi (beta blokörler) veya her iki parametreyi birden (diüretikler) düşürerek düşürür.